Yağlı Güreş, Anaadolu ve Rumeli topraklarında yüzyıllardan beri Türk milletinin kültürünü ve savaşçılık özelliklerini yansıtan ve asırlara dayanan binlerce yıllık kuşaktan kuşağa geçen Türklerin ataları ile aralarında bağ kuran bir spor dalıdır. Türk milleti geçmiş çağlardan günümüze kadar güreşe ayrı bir ilgi ve alaka göstermiştir çünkü güreş, Türk ata sporudur bu yüzdendir ki her zaman halk bu spora saygı ve sevgi ile bakmıştır. Arkadaşları ile güreşe tutuşmamış bir Türk genci yoktur. Güreş, kimi lehçelerde mücadele anlamına gelmektedir. Yağlı Güreş, güreşçilerin bedenlerine yağ sürerek mücadele ettikleri için bu şekilde adlandırılır. Er meydanı dedikleri çayırlarda yağlı güreş müsabakaları düzenlenir.
Eski Mısır ve Yunan medeniyetlerinde de askerlerin vücutlarını yağlayarak güreş yaptıklarını ve müsabaka ettiklerini bilmekteyiz, ancak Türk halkı güreşi sadece mücadele aracı olarak üstünlük sağlamak için görmemiş ve pehlivanlar her zaman birbirlerine saygı ile yaklaşıp takdir etmişlerdir. Düğün törenlerinde, zafer şölenlerinde ve baharın gelişini kutlamak maksadıyla Türk milleti güreşi hayatlarının vaz geçilmezi haline getirmişlerdir. Mısır ve Yunan medeniyetlerinin ellerinde ki yazılı kaynaklar daha önceden onların bu sporu yaptıklarını gösterse de, Türk sözlü edebiyatı aksini iddia etmekte ve Türklerin daha evvelden bu sporu yaptıklarını dile getirmektedir (Türklerin M.Ö. 4. Yüzyıldan beri güreş yaptıkları bilinmektedir). Milletimizin güreşe duyduğu ilgi ve alaka da bunun kanıtlar nitelikte kültürümüzde yer tutmaktadır.
Yağlı Güreş, güreşçilerin vücutlarını mücadele öncesinde yağ ile yıkamalarından dolayı müsabıkların birbirlerini tutmaları zorlaşmış olmasından dolayı büyük bir kuvvet ve teknik karar gerektiren bir spordur. Yağlı güreşin temeli güreşçinin ayakta durabilmesine, devrilmemesine yani dengeye dayanmaktadır. Diğer spor dallarında da etkili olan denge konusu Yağlı Güreş’e gelindiğinde daha ön plana çıkmaktadır çünkü yere düştüğünüzde hakem rakibinize köşeye gitmesini söylemez ve size yerden kalkmanız için 10 a kadar saymaz. Müsabıkınız yaptığınız ilk hatada üzerinize çıkar ve sizi tuş etmek için elinden geleni yapar. Bu yüzden ustalık gerektiren bir spordur ve dengesini oluşturabilen sporcular sırtı yere gelmez babayiğitlere dönüşürler.
Güreşler ilk zamanlarda güreşçilerin biri galip gelene kadar sürerken, oluşturulan kurallarla, yağlı güreşe süre ve puanlama sistemi dahil edilmiştir. Edirne’nin Kırkpınar adlı bölgesinde ilk yağlı güreşin yapıldığı ve bu mücadelenin 3 gün sürdüğü ve müsabıkların birbirlerini yenemeyip, 3’üncü günün sonunda yorgunluktan bitap düşüp can verdikleri söylenir. Bu rivayet Kırkpınar Yağlı Güreşlerinin miladı olarak kabul görmektedir. Osmanlı Devleti’nin kontrolündeki yağlı güreşler devlet kontrolü ve himayesinde yapılmaktaydı yani Osmanlı Devleti, o dönemde güreşi federasyon çatısı altında toplamış ve büyük bir alaka göstermiştir. Eski (yaşlanan) pehlivanlar hocalık yapmış, güreş tekkeleri kurulmuş ve yağlı güreş müsabakaları düzenlenmeye başlanmıştır. Bugünkü haliyle, Edirne Sarayiçi’nde yapılan 650 yıllık bir tarihe sahip Kırkpınar Yağlı Güreşleri, bu sporun Türk kültürünün ayrılmaz bir parçası olmasına ve insanların gurur kaynağı haline geldiği bir spor kültürü olmuştur. Günümüzde yağlı güreş, Türkiye Güreş federasyonuna bağlı olarak faaliyetlerini sürdürmekte ve müsabakalar düzenlenmektedir.
Dünyada ilk işçi grevi ve bir ülkenin eyalet sistemi ile yönetilmesi anlayışıda Osmanlı’ya aittir. Eğer araştırırsanız ‘’Alamet’’ adlı dünyanın ilk robotunun da Osmanlı Devletinde Cennet Mekân Sultan II.Abdülhamit Han zamanında yaptırılıp Japonlara hediye edildiğini öğreneceksiniz. Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye sadece bilimde, dilde (rika yazısı), şiirde, ekonomide, mimaride, sanatta ve kültürde ilklere imza atmakla kalmayıp günümüz sporunun temelini teşkil eden transfer ve sponsor uygulamalarıyla da geleceği aydınlatmış ve ilim insanlarına verdiği değer ile günümüze ışık olmuştur. Amerikalıların demektedir ki: Biz mimariyi Roma’dan, devlet yönetimini ise Osmanlı’dan aldık ve uyguladık. Günümüzde onlarca milleti tek bayrak altında toplaması ve onları barış içinde yaşatıyor olmasının sırrı geçmişte Osmanlının 72 milleti tek çatı altında yönetişinin gizeminde saklıdır.
Gençlik Spor Genel Müdürlüğü’nce hazırlanan ”Türk Dünyasında Ortak Sporlar” isimli kitapta yer alan bilgiler, Devlet-i Aliye-i Osmaniyye’nin sporda çıkardığı kanun ve yaşattığı yüzlerce yıllık kültür ile spor kültürü ve ahlâkında da günümüz sporuna ilham kaynağı olduğunu biz Osmanlı torunlarına göstermektedir. Osmanlılar, daha önceki dönemlerden devraldığı güreş, okçuluk, binicilik ve avcılık gibi evrensel sporların geleneklerini hem savaş eğitimi, hem de müsabaka sporları olarak, geliştirerek yaşamış ve yaşatmışlardır. Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye’de spor için meydanların vakfedilmesi, spor için gerekli elbiselerin üretilmesi, sporun tekkelerle bütünleştirilmesi, bazı sporlarda bir tür okullaşma ve sporu kurumsallaştıran ilk devlet olma özelliği ile spora ne kadar değer verildiğini bizlere göstermektedir.