Kung Fu, M.Ö. 4’üncü yüzyılın sonlarında meşhur filozof Konfüçyüs ve onun arkadaşı olan Lao-Che’nin bir araya geldikleri sırada yaptıkları beyin fırtınasının bir sonucu olarak doğmuş bir dövüş sanatıdır. Bu beyin fırtınaları sonunda ortaya çıkan Taoizm’i dirilterek insanlığa yaymak ve bu sanatı insanlarına sevdirebilmek amacıyla başlangıç olarak yanlarında ki çırakları eğiterek ve bununla ilgilenen gençlere öğreterek yaymaya çalıştılar. Öğretileri öylesine ilgi görmüştü ki dönemin imparatorunun dahi dikkatini çekmeyi başarmıştı ve imparator Han Wu Ti bu spor dalına ‘’El Dövüşü’’ adı vermişti. İmparatorun desteğini alan bu dövüş sanatı daha sonraları marifetli üstatlar tarafınca yeni nesillere büyük bir titizlikle öğretilmesi sonucu tüm Çin’de yaygınlaşmasına neden olmuştu. İlerleyen dönemlerde ünlü hekim ve bilgin Hua Ta’nın katkılarıyla bu sanata pek çok yenilikler getirilmiş ve dövüşçülerin de yakından bildiği beş büyük hayvanın (Kaplan-Ayı-Yılan-Arslan-Turna) adını ve stillerinin ilavesi ile bu sanata yeni renkler eklenmişti ve çekiciliği de aynı orantıda ilerlemişti. Böylelikle Ta Mo Shaolin sistemi Çin topraklarında yaygınlaşmanın ilk adımlarını atmıştı ve daha sonra da bu stile pek çok yeni tekniklerin ve düşüncelerin eklenmesi ile birlikte Chang Chuan stili meydana getirilmişti.
Çin topraklarında Budizm dinine mensup Buda rahipleri vahşi hayvanların birbirleri ile dövüşmelerini seyretmiş, aralarında ki saldırı ve savunma tekniklerini inceleyerek bu teknikleri Kung Fu’da ki stillere dahil etmişlerdir. Yeni gelişmeler, yeni gelişmeleri takip etti ve nihayetinde Çin halkına Shaolin manastırının kapıları sonuna kadar açıldı. Varoluşlarını korumak ve gelecek kuşaklara bir kültürel miras bırakmak, hatta unutulmamak için bu yeni manastıra genç beyinler alınmaya ve eğitilmeye başlandı. Rahipler, halkın içinden kısa boylu ve cesur olan gençleri seçiyorlardı çünkü iri yapılı birisi dövüşürken her daim gücünü kullanmaya odaklanır, zihnini değil bu yüzden de daha sıska olanlar eğitime daha uygundu. Farklı görevleri bir arada tutan yani Budizm dinini yayan rahipler, bir taraftan da silahlı ve silahsız yakın dövüş üzerinde dersler veriyor, inandıkları değerler için tükenene kadar çalışıyorlardı. Halkın beğenisini kazanan bu dövüş sanatı gün gelecek taraftarları tarafından bir spor ve savunma sanatları olarak yeniden şekillenecekti, gün gelecek Tao Chi Chun Fa olarak döneminde tanınan bir sanat olacaktı. 14’üncü yüzyıla gelindiğinde bu sanat saldırganlıktan kurtarılarak, zekaya ve olasılığa dayalı yeni kurallar getirilecek ve Üstat Fung tarafından teknikler yumuşatılarak, teknik sayısı 170’den 300’lere çıkmış olacaktı.
1400’lü yıllarda bu dövüş sanatı 4 farklı bölüme ayrıldı;
Sert ve Yırtıcı Dövüşler’e Pa Kua ismi verildi.
Silahlı ve Vurucu Dövüşler’e Wu Shu ismi verildi.
El ve Ayak Dövüşler’ine Wing Chung ismi verildi.
İç Kuvvete ve Yaşlı Dövüşler’ine Tai Chi ismi verildi.
Nihayetinde Budist ekoller Shaolin manastırında son haline getirdikleri bu dört yeni stile bir isim verip, onu tek çatı altında toplamakla kalmadılar ve Çin halkına öğretmek amacıyla olanca hızlarıyla çalıştılar. Rahiplerin verdikleri isim Kung Fu adıyla yüzyıllarca çalışılmaya ve kendisinden söz edilmeye devam etti ve de bu ad ile dillerden düşmez hale geldi. Ayrıca Kung Fu Çincede ‘savaş sanatı’ anlamına gelmektedir, fakat Çin savaş sanatı sifularına göre Kung Fu çok akademik bir terimdir ve savaş sanatının yalnız belirli bir kısmını ifade etmektedir, ancak Çincede savaş sanatının sözcüksel olarak karşılığı Wu Shu’dur. Zamanla farklı stilleri oturtmak ve uygun bir ilerleme yakalayabilmek için Wu Shu 7 bölüme ayrılmıştır.
Teknik Serisi ‘’Chuean Thau’’
Kombine Çalışmaları ‘’Tuyi Cher’’
Özel Teknikler ‘’San Suau’’
Kuvvet Çalışmaları ‘’Kung Fu’’
Müsabaka Çalışmaları ‘’Poa Chik’’
Silah Çalışmaları ‘’Wu Chi’’
Kaideler ‘’Chuean Li’’