MMA’İN TARİHÇESİ
Karma Dövüş Sanatları M.Ö.648’de Antik Yunan medeniyetinde düzenlenen olimpiyatlarda Pankreas adında sporun bir kolu olarak katılmıştı. Pankration kelimesi Yunancadaki ‘’Pan(Tüm)’’ ile ‘’Kratos(Güçler)’’ kelimesinden türetilerek ortaya konulan bir kavramdı. Pankreas Helenik boks ile güreşin bir araya gelmesiyle ortaya çıkan bir dövüş sanatıydı. Müsabakalarda yalnızca iki kural vardı; rakibi ısırmamak ve diğeri de rakibin gözlerini parmakla oymamaktı. Müsabakalar dövüşçülerden birinin bilincini kaybetmesi veya yenilgiyi kabul etmesiyle sona erdirilirdi, ancak kimi zamanda dövüşçülerden birinin hayatını kaybetmesi ile son dövüş son bulurdu. Müsabakalarda uygulanan teknikler arasında yumruklar, eklem kilitleri, fırlatmalar, dirsek ve diz vuruşlarına da müsamaha gösterilirdi ve dövüşçüler bu alanda öylesine ustalaşmıştı ki Büyük İskender, Pankreasçıların silahsız dövüşteki yeteneklerinden dolayı ordusunda ki birlikleri buralardan temin ederdi. M.Ö.326 senesinde Hindistan seferinde Büyük İskender yanı sıra pek çok Pankreas savaşçısını da yanında getirmişti. Elde edilen eserlerin incelenmesi sonucu varılan yargıya göre pek çok Asya savaş sanatlarının doğuşu da bu dönemde meydana gelen üstünlüğün anlaşılmasından ve öğrenme isteğinden ötürü ortaya çıkmıştır. Pankreas karma dövüş sanatlarının geçmişte benzerinin olduğu düşünülen ilk resmi formunu oluşturmaktadır.
Yunanistan’daki Pankreasa olan ilginin zamanla yok olması, Roma İmparatorluğunun doğuşuyla aynı döneme denk gelmektedir. İlerleyen zaman içerisinde diğer dövüş sanatları Pankreas’ın önüne geçmiş ve Boks ile Güreş dünya çapında daha çok hakim konuma gelmişti. Bu durum Brezilyada ki Rio de Janeiro’da ilk kez 1925 senesinde Karma Dövüş Sanatları uygulanmaya başlanana kadar bu durum böyle asırlar boyu süregelmişti. 1801 senesinde İskoçya’dan Brezilya’ya göç eden George Gracie, kuzaydoğu Brezilya’nın Para bölgesinde yaşamaya başlamıştı. Aynı bölgeye 20’nci yüzyılın ilk çeyreğinde Japon Mitsuo Maeda da göç etmişti. Maeda bölgede kurulan kolonide Japon hükümetinin resmi elçisiydi ve Graci’nin soyundan gelen Gustao ile samimi iki dost olmuşlardı. Ayrıca Maeda tanınan bir Judocuydu ve onun oğlu Carlos ile birlikte Judo çalışmaya başlamıştı. Carlos, Maeda ile yaptığı çalışmalara özen gösteriyor ve Judo’yu öğrenebilmek için sürekli Maada ile bir araya geliyordu.
Maeda Japonya’ya geri dönmeye karar vermişti çünkü durumlar bunu gerektirmekteydi. Carlos, sevgili hocasından öğrendiklerini unutmamak için her gün çalışmalarına devam etmekteydi ve Carlos öğrendiği Judo sanatının yanı sıra her öğrendiği yeni tekniği de bu sanatla birleştiriyor ve çalışmalarında karma dövüş sanatlarına yenilikler katıyordu. Konu belirli tekniklerle bir kişi alt etmekten çıkıyor ve olay bir kişi alt etmenin bütün yollarını keşfetmeye onu sürüklüyordu. Carles ve Helio (Carlos’un kardeşi) pek çok dövüş sanatından dövüşçünün bir araya geleceği Antik Yunan Pankreas karşılaşmalarını çağrıştıran Vale-Tudo karşılaşmalarına katıldılar ve Helio Gracie müsabakalarda karşısına çıkan boksörleri, güreşçüleri, karatecilerin hepsini yenilgiye uğratmayı başardı.
Zaman içerisinde izleyicileri kendine hayran bıraktığı ve kitlelere keyifli anlat yaşattığı için Vale-Tudo karşılaşmaları Amerika’da da organize edilmeye başlanmıştı. Gracie kardeşlerden Rorion, Tayland’a düzenlediği seyahatleri sırasında illegal karma dövüş sanatları dövüşlerine tanık olmuş olan Art Davie ve Bob Meyrowitz ile birlikte Ultimate Fighting Championship’i kurmuşlar ve dünyanın ilgiyle takip ettiği ve birbirinden eşsiz dövüş karşılaşmalarının düzenlendiği modern kafes dövüşlerini kurmuşlardır. Her ne kadar kurulduğu dönem içerisinde zaman, raunt kısıtlaması ya da bazı ekipmanların bulundurulma zorunluğu olmasa da müsabakalarda dövüşçülere göz oyma, ısırma, balık kancası gibi rakibin üzerinde şiddetli sakatlık meydana getirebilecek teknikler yasaklanmış ve kafese kurallar konulmaya başlanmıştı. Ayrıca müsabakalar hakemin ayırması, nakavt veya rakibin söz ya da işaret diliyle kaybettiği belirten davranışları ile de dövüş sona ermekteydi.